Son Güncelleme: 17 Şubat 2015 18:20 MHP İl Başkan Yardımcısı Av. Özgür Öztekin, İç güvenlik Yasa Tasarısı üzerinde toplumun tüm kesimlerinin uzlaşma sağlamadığını açıkladı.
Parti binasında basın toplantısı düzenleyerek güncel meseleleri değerlendiren Öztekin, tasarının içeriği hakkında bilgiler verdi. Öztekin, tasarı ile yeni özgürlük kısıtlamalarının geleceğini belirterek, şöyle devam etti: “AKP Hükümeti, bütün eleştirilere ve uyarılara rağmen bireyin temel hak özgürlüklerini direk etkileyen konulara ilişkin olarak, kamu oyunda yeterince tartışılmadan ve toplumun büyük çoğunluğunda konsensus oluşturmadan ısrarla torba yasa uygulamasına devam ederek milletin değişik katmanlarını tedirgin etmektedir. Bugün de basın açıklamamıza konu teşkil eden hususlardan bir tanesi henüz yasalaşmamış olan İç Güvenlik Kanun Tasarısıdır.
Hukukun genel ilkeleri ve Anayasa karşısında İç Güvenlik Paketi’nin konumu şöyledir:
1- Tasarının 1/1 maddesi; kolluğa, kamuya açık alanda, yani sokakta, istediği kişiyi ve aracı, acele hallerde, hâkim, savcı veya kolluk amirinin yazılı emri olmadan durdurma ve arama yetkisi veriyor.
2- Polise verilen bu durdurma ve arama yetkisinde;
Gecikmesinde sakınca olan acele hallerde yazılı emir verecek olan kolluk amirinin İçişleri Bakanlığı’nca görevlendirilmesi hususu, Anayasa’nın başlangıç hükümlerinde belirtilen, 7, 8 ve 9. maddelerinde inşa edilen kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır. Valinin, adli konularda arama emri verecek kolluk amirini belirlemesi savcının yetki alanına müdahaledir. Maddi gerçeğin araştırılması, delillerin toplanması, savcının görev alanına girer. Arama, el koyma, iletişimin tespiti gibi tedbirlere savcının talebi üzerine yargıç karar verir. Yargıya ait bu yetkilerin yürütmeye devri, kuvvetler ayrılığı ilkesiyle bağdaşmaz. Hele devletin partileştiği, vali ve kaymakamların bir AKP üyesi gibi görev yaptıkları bir dönemde, yargısal yetkilerle donatılmalarının çok vahim sonuçlara yol açması kaçınılmaz.
3- Tasarı ile Polise 48 saate kadar gözaltına alma yetkisi veriliyor; 48 saat sonra Cumhuriyet savcısına bilgi verilecek ve hakim önüne çıkılabilecektir. Oysa kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması, yargının denetimi altında olması gereken ciddi bir iştir. Özgürlükten yoksun bırakılma ancak bazı güvencelerle birlikte gerçekleşirse hukuka uygun olur. Gözaltına alma, CMK’ a göre, soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediği şüphesini gösteren somut delillerin varlığına bağlıdır. Soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve suç işlediği şüphesini gösteren somut delillerin varlığını takdir edecek olan soruşturmayı yapacak savcı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yerleşmiş içtihatlarına göre, özgürlükten yoksun bırakma hukuka uygun olmalı, keyfi olmamalıdır. Polisin 48 saatlik gözaltı yetkisinde bu güvenceler bulunmayacak, keyfiliğe yol açacaktır.
4- Tasarı ile Anayasa ve mevcut hukukumuzda olmayan, yeni özgürlük kısıtlaması sebepleri oluşturuluyor. Kişilerin kendisi ve eylemleri “tehlike” hatta “tehlike riski” oluşturuyorsa, uzaklaştırma, koruma ve yakalama yoluyla özgürlükleri kısıtlanacaktır. Kişilerin hürriyetlerini kısıtlamak için siyasi iktidar tarafından yeni üretilen“uzaklaştırma”, “koruma altına alma” ve “tehlike yakalaması” kavramları, Anayasa dahil mevcut hukukumuzda tanımlanmış kavramlar değildir.
PVSK m.13/H ile Anayasa ve mevcut hukukumuzda olmayan, yeni özgürlük kısıtlaması sebepleri oluşturuyor.
Şurası açık ki, amaç güvenlik ve özgürlük arasında yeni bir denge kurmaksa, bu denge yanlış kurulmuştur. Böyle bir denge demokratik bir toplumun gerekleri ile uyum içinde değildir. Demokrasinin temeli olan kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkelerini ihlal eden, temel hak ve özgürlükleri hukuka, anayasaya, uluslararası standartlara aykırı bir biçimde sınırlayan bir yasanın demokratik bir ülkede yeri yoktur.
Üzerinde durmak istediğim bir diğer konu; sayın cumhurbaşkanının meclis kürsüsünden namusu ve şerefi üzerine etmiş olduğu tarafsızlık yeminine rağmen katıldığı toplantı ve seminerlerde ısrarla iktidar partisi için destek çağrılarında bulunmaya ve muhalefeti eleştirmeye devam etmesidir ve bu durum açıkça Anayasayı ihlal etmesi anlamına gelmektedir. “Üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim” şeklinde yemin ettikten sonra bu türlü uygulamalar içine girilmesi; toplumun bütün kesimlerini temsil etmesi ve kucaklaması gereken bir makamın gereklerine uygun düşmemekte ve sosyolojik anlamda gittikçe tırmanan toplumsal gerginliği giderek körüklemektedir. Böyle bir durumda “üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü” söylemleri ile iktidara gelenlerin ve bu toplumda taban bulanların bugün Anayasayı yok saymaları “kurdukları cümlelerin slogandan öte bir anlam ifade etmediğinin ve sadece kendilerine Müslüman olduklarının” en önemli göstergesidir.
Ayrıca; bir kişinin şahsi ikbali ve kişisel çıkarları üzerinden Türkiye Cumhuriyeti Devletinin rejimi üzerine tartışmalar açılması ve ülkemize değil sayın cumhurbaşkanımıza en uygun yönetim şeklinin ne olacağına ilişkin kamu oyuna sanal tartışmalar dayatılması kabul edilebilir bir durum değildir.
17-25 aralık operasyonlarından sonra çizilen karizmanın telafisi adına yürütülen algı ve intikam operasyonlarına bir yenisi daha eklenmiş ve ekonomik kriterlere aykırı bir şekilde bankalara bile hafta içinde gece yarısı operasyonları düzenlenmeye başlanmıştır. “Bana yar olmayan başkasına da yar olmasın” mantığı içerisinde “itibar suikastları düzenlenerek kin ve intikam duyguları ile daha düne kadar övgüler düzdükleri kurum ve müesseselerin köklerini kazıma çalışmaları dikkatimizden kaçmamaktadır. Buradan; Milliyetçi Hareket Partisi olarak toplumun bütün mağdur ve ezilen kesimlerinin yanında olduğumuzu açıkça ifade etmek istiyorum.
Bugün vatanı ve milleti sadece kendi menfaatleri olan bir kısım haymatlosların çözüm süreci adını verdikleri çözülme sürecinde ve ülkenin kaderinde söz sahibi olduklarını ve başrol oynadıklarını görüyoruz. Çözüm sürecinin arkasında dimdik olduklarını beyan ediyorlar. Doğrudur onlar dimdik ayakta duruyorlar ancak çözüm süreci yerlerde sürünüyor.
Bugün Emevi siyasetinin son temsilcileri şark kurnazlıklarının üzerine inşa ettikleri fırsatçılıkları ile el attıkları her kurum ve yapıda fesatlanmalar meydan getiriyor, milletimizin çeşitli kesimleri arasında sanal düşmanlıklar tesis ederek iktidarlarını ayakta tutmaya çalışıyorlar.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak iktidara geldiğimizde mukaddes bildiğimiz en yüce değerler üzerine yemin ediyoruz ki “haramzadelerin para kasalarına gireceğiz para kasalarına, diz çöktüreceğiz milletin önünde ve haramilerin yediklerini kusturacağız, kulaklarında tutup Türk Yargısının ellerine teslim edeceğiz. Bir partinin veya sendikanın mensubu gibi hareket ederek insanımızı mağdur eden bürokratlar ve idareciler duyuyoruz ve görüyoruz. Hiç kimse Milliyetçi Hareket Partisinin hafızasını küçümsemesin, biz iyi bir hafızaya sahibiz ve Cenabı Allah bize iktidarı nasip eder ve Milletimiz layık görürse “boynuzsuz koyunun hakkını boynuzlu koyundan alacağız”
Sözlerime Sayın Cumhurbaşkanımızın sözleri ile son vermek istiyorum ‘üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü’ inşa edeceğiz ve unutmayalım ki “hırsızlık oğuldan babaya değil, babadan oğula geçer.”